21 Haziran 2010 Pazartesi

iki arada bir derede


Iki arada bir derede gidip gelirken, -dere değim istanbul boğazı, iki ara da hamam sokakla eski çeşme olsun- yani o kadar da biliyorum hangi aralıkta kaldığımı, laf birikti ağzımda. Bana düşmez, misafirim diye tuttum, daha da tutarım aslında, ama sevdim çaresiz bu kenti. Kent demek lazım mı bilmiyorum, kasaba demeye dilim varmıyor.

Ben galiba aşka düştüm bu şehirle, fazladan bir gün bile onunla geçirmek için eşe dosta yalan söyler oldum, anlayın işte. Burada durum büyük şehirde olduğundan daha da tuhaf, büyük şehirde herşey çözümsüz dururken bu şehirde el yordamıyla çözülürmüş gibi duruyor, geç kalmadan.

Bir şehrin etrafındaki coğrafya güzelse zamanla oraya paralı insanlar gelecektir, paralı insanlar gelince, onlar medyada boy gösterince, orta sınıf onları takip edecektir, orta sınıf az para harcayarak bir haftalık tatilini geçirmenin yolunu arayacaktır, şehir ona yol gösterecektir ; 90’larda bodrum esnafı zengin olmuş bu yolla, 2000’lerde de ekmek yemiş. Lakin orta sınıf aldatılamaz, an akıllı, an akışkan gruptur, kazıklanamaz, temiz çarşaf, eve döndüğünde iyi fotoğraf, çocuğuna sağlıklı süt, otantik müzik ister. Bu toprakta bunu sağlayacak işçi bulunamamış, turizm sınıf değiştirmiş ; Kolay temizlenir kalebodur mutfak, banyo, kızartma yemek, düşünmeyi engelleyen yüksek sesli müzik, cahil iş arkadaşlarına götürülecek çirkin hediye eşyasına tavolunmuş. Bu kent tüm bunlara şahane cevap vermektedir, son yirmi yıldır Avrupa’da yükselmekte olan alt sınıf tatil kültürünün  merkezi oldu bu şehir. Denizi çamur, güneşi puslu Mekedonya’da niye epitopu bir haftalık tatilini geçirmek ister bir avrupalı Bodrum’da geçirmek  yerine ? Ama olan budur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder