9 Ekim 2011 Pazar

"yaz bitecek diye ödüm kopardı"


Yazın bittiğini şurada anlıyoruz, Çarli dükkanı açmış. Çarli, dükkanı aslında hiç kapatmamıştı da, yazın dışarlıklı ergenler için tekila satıyordu. Artık küçük meyhanemize kavuştuk, çarşının en ortasında, iki üç masalı, o gün denizden ne çıktıysa ızgarada pişen, afiyetle yenilen meyhaneye. Dün arap oğlanla, bir ellilik eşliğinde sezonu açtık, hayırlı uğurlu olsun.

Tabii bir de yazın bittiğini şuradan açık bir biçimde anladım ; dün gece ilk defa evin içinde uyumam gerekti, önce fırtına ve ardından gelen yağmur avluda uyumama izin vermedi. O kadar ki bir aşamada depom patladı da oradan su akıyor sandım, hayır sadece Bodrum yağmuruymuş. Sabah yağmur dinince eve sığamadım, kendimi sahile attım, aslında evimle deniz arası 100 adım değil ama benim sokağımın denizle birleştiği noktada oradaki varlığının sebebini hiç bir zaman anlayamayacağım orman müdürlüğü var, plajın üstünde bildiğin bir devlet dairesi, hem de orman müdürlüğü. O yüzden bir miktar yürüyüp denizi gördüm, gördüm ki o deniz benim bildiğim deniz değil, azmış, kükremiş, plajı yemiş, ardından dükkanlara saldırmış, tüm esnaf hummalı bir çalışma içindeydi, herkesin elinde bir süpürge su ile mücadele veriyorlardı. Bulutlara baktım, diyemedim « bırakın bu çabayı, az sonra yenisi geliyor » diye. Yürümeye devam ettim, amacım fırtınayı seyredecek bir yer bulup bir çay içmekti, ama bulamadım, evet bulamadım, deniz kenarında zaten oturmak mümkün değildi, Kumbahçe’deki mekanlar ise bana hiç bir zaman çekici gelmemiştir. Her denemem hüsranla sonuçlanmıştır, çalışanlarının her müşteriye arkadaşlarıymış gibi davranmaları belki turistlerin hoşuna gidiyordur lakin benim sinirimi bozmaktan başka bir işe yaramıyor. Ayrıca dalga sesi yerine Hadise’den « aşk kaç beden giyer » isimli türk müziğinin nadide parçalarından birini niye dinlemek isteyeyim ki ? Kumbahçe’nin fon müziği Serdar Ortaç’tan bahsetmiyorum bile. Nitekim Kumbahçe’de gazete kitap filan okumak mümkün değildir, aslında Bodrum’un içinde okumak mümkün değildir, çünkü tüm işletmeler kendini gece kulübü sanarlar, hatta sabahları bile. Velhasıl çarşıya geri döndüm ve dalgalara en yakın, çalışanları ile herhangi bir yakınlık kurmak zorunda kalmadığım, müzik çalmayan starbucks’a oturdum, ne kadar acıklı değil mi ? Ben kahvesini bile sevmem oranın, göstermelik aldım, içmedim. Ama dalgalar muhteşemdi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder